AuthorErcan, Pinar Gozen

Giris

Koruma Sorumlulugu (Responsibility to Protect, R2P), kavramsal olarak ilk kez bagimsiz bir komisyon olan Müdahale ve Devlet Egemenligi Uluslararasi Komisyonu (ICISS) tarafindan 2001'de ortaya konmus ve 2004'te dönemin Genel Sekteri Kofi Annan tarafindan Birlesmis Milletler (BM) gündemine tasinmistir. 2005 Dünya Zirvesi'nde BM Genel Kurulu Üyelerince oybirligiyle kabul edilen R2P, halen çok sayida vaka ve prensibin uygulama esaslarina dair devam eden tartismalar nedeniyle gündemdeki yerini korumaktadir.

Günümüzde 2005'te genel kabul gördügü haliyle R2P, Dünya Zirvesi Sonuç Belgesi'nin 138. ve 139. paragraflari çerçevesinde devletlerin ve uluslararasi toplumun halklari soykirim, savas suçlari, insanliga karsi suçlar ve etnik temizlik olmak üzere dört büyük vahset suçundan korumasi sorumlulugu olarak tanimlanmistir. Prensibin 2001'deki çikis noktasi Somali, Ruanda, Bosna-Hersek ve Kosova vakalari gibi 1990'larin insani kriz örnekleri ve bu baglamda tehdit altindaki nüfuslari korumak amaciyla bir baska devlete karsi zorlayici yöntemlere, özellikle askeri güç kullanimina basvurmanin hangi sartlar altinda uygun olabilecegi sorusudur. (1) Güç kullanimi vurgusu nedeniyle bu çikis noktasi prensibe dair süpheci yaklasimlara ve kavramsal olarak R2P'nin insani müdahaleye es deger görülmesine yol açmistir. Prensibin ilk 10 yillik döneminde Amerika Birlesik Devletleri'nin 2003'te Irak'a, Rusya'nin ise 2008'de Güney Osetya'ya askeri müdahalelerinde R2P'yi bir mesruiyet araci olarak kullanmalari bu algiyi pekistirmistir. (2)

Dönemin BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Dünya Zirvesi'nde ortaya konan çerçeveyi ve sorumluluk tanimlarini esas alarak prensibe dair kavramsal tartismalara neden olan soru isaretlerinin ortadan kaldirilmasi ve 2005'te verilen sözün fiiliyata geçirilebilmesi için 2009'da prensibin uygulamasini konu alan raporunu Genel Kurul'a sunmustur. R2P'nin uygulama stratejisinin üç sütun çerçevesinde tanimlandigi bu ilk kapsamli Genel Sekreter raporu, prensibin bugünkü uygulama esaslarini ortaya koymustur. Özetle, birinci sütun çerçevesinde devletlerin kendi nüfuslarina karsi sorumlulugu tanimlanirken, uluslararasi toplumun sorumlulugu ikinci ve üçüncü sütunlar altinda sirasiyla "uluslararasi yardim ve kapasite gelistirme" ile "zamanli ve kararli tepki" olarak tanimlanmistir. Buna göre, birinci ve ikinci sütunlar vahset suçlarinin islenmesi tehdidi söz konusuyken ya da insani kriz erken safhadayken gerçeklestirilebilecek olan önleme sorumluluguna karsilik gelmektedir. Vahset suçlari islenmeye baslandiktan sonra, dolayisiyla önlemede basari saglanamadiginda devreye giren tepki verme sorumlulugu ise barisçil yöntemlerin yani sira güç kullanimina varan yöntemleri de içeren üçüncü sütun kapsamina girmektedir. (3)

Bu uygulama stratejisine istinaden BM Genel Kurulu çatisi altinda üye devletler her yil Genel Sekreter'in prensibin uygulanmasina odaklanan kapsamli raporlari çerçevesinde R2P'ye dair görüslerini gayri resmi interaktif diyaloglarda paylasmislardir. Bu tartismalarda da görülecegi üzere, Genel Sekreter raporlari R2P'nin baslica hedefi olan önleme sorumluluguna odaklanmaktadir. Fakat, tepki verme sorumluluguna karsi çikan Iran, Kuzey Kore, Küba, Sudan ve Suriye gibi devletler prensibe dair elestirilerinde güç kullanimi içeren unsurlari öne çikarmislardir. (4) Ayrica, R2P'nin zamanli uygulama örnekleri olarak gösterilen ama tartismali askeri operasyonlarla karsilik verilmis olan Libya ve Fildisi Sahilleri vakalari uluslararasi toplumun koruma sorumlulugunun insani müdahale ve güç kullanimi ile daha çok anilmasina neden olmustur. (5) Dolayisiyla, yazinda yer alan R2P'ye dair kavramsal ve vaka bazli incelemelerde çogunlukla prensibin güç kullanimi içeren unsurlarina odaklanilmistir. Ne var ki, Suriye vakasinda oldugu gibi günümüzün çogu insani krizine verilmesi gereken karsilik R2P'nin güç kullanimi içermeyen unsurlarina dayanmaktadir. Bu anlamda, yazinda R2P'nin uygulama derinligine dair incelemeler açisindan önemli bir bosluk söz konusudur.

BM Mülteciler Yüksek Komiserligi (BMMYK) verilerine göre, 2019 sonu itibariyle zorla yerinden edilmis kisilerin sayisi 80 milyona yaklasmistir. (6) Bu veriler göz önünde bulunduruldugunda, esasen devletlerin ve uluslararasi toplumun koruma sorumlulugunu yerine getirmesiyle yakindan alakali fakat yazinda çok az deginilmis bir konu olan ülkeleri içinde yerinden edilmis kisilerin (Internally Displaced People, IDP) ve mültecilerin R2P'nin üç sütunu çerçevesinde korunmasi önemli bir soru olarak karsimiza çikmaktadir.

Zorla yerinden edilmis kisiler ile "Koruma Sorumlulugu" arasindaki iliskiden hareketle, "R2P bu kisilerin korunmasi için nasil bir uygulama stratejisi ortaya koymaktadir?" sorusunu cevaplayarak özgün bir katki sunmayi amaçlayan bu makalede, önce kavramsal çerçeveye ve yazinda konunun bugüne kadar nasil ele alindigina deginilecektir. Sonrasinda, mülteci ve IDP'lerin korunmasina dair mevcut rejim/düzenlemelerin eksiklikleri devletlerin bu kapsamdaki sorumluluklarini anlamak amaciyla kisaca degerlendirilecektir. Bunu takiben, makalenin özgün katkisini olusturan kisimda, devletlerin ve uluslararasi toplumun IDP ve mültecilere karsi sorumluluklarinin neler oldugu R2P'nin üç uygulama sütunu çerçevesinde tartisilacak ve farkli koruma perspektiflerinin kesisimi ortaya konacaktir. R2P altinda güç kullanimina odaklanan çalismalardan farkli olarak bu makalede BM Genel Sekreterinin 2009 raporunda belirledigi uygulama stratejisi temel alinarak barisçil yöntemlere vurgu yapilacak ve R2P'nin zorla yerinden edilmis kisilerin korunmasi için tamamlayici ve destekleyici bir çerçeve ortaya koydugu savunulacaktir.

Kavramsal Çerçeve ve Literatürde Koruma Sorumlulugu

2005 Dünya Zirvesi Sonuç Belgesinde ortaya konan dört vahset suçu üzerine kurulu tanim ve kapsam çerçevesinde elde edilen uzlasi ve buna istinaden R2P'nin BM üyelerince kabulü, prensibe dair yazinin hizla gelismesine firsat vermistir. Artan insani kriz sayisinin yani sira Libya ve Suriye vakalarinin dogurdugu tartismalar sonucunda R2P yazini prensibe dair olumlu degerlendirmeler (7) ve olumsuz elestiriler (8) ile kisa zamanda zenginlesmistir. Özellikle R2P'nin oybirligiyle kabulünü takip eden ilk yillarda prensibin yasal (9) ve norm olarak statüsü yazinda tartisilmaya baslanmistir. Buna paralel olarak R2P'nin bir hukuk normuna evrilmedigi kanaatinde olan yazarlar ise R2P'nin normatif gelisimine dair tartismalar ortaya koymuslardir. (10) R2P'yi bir norm olarak inceleyen çalismalarin yani sira vaka incelemeleri isiginda uluslararasi toplumun koruma sorumlulugunu yerine getir(e)medigi iddialari çerçevesinde prensibin gelecegini tartisan çalismalar da yazina kazandirilmistir. Bazi yazarlar Libya ve Suriye vakalarina verilen tepkiler isiginda prensibin önemini yitirdigini öne sürerlerken, (11) bazi yazarlar ise R2P'nin geçerliligini korudugunu savunmaktadirlar. (12)

Yazina bir bütün olarak bakildiginda R2P'ye dair degerlendirmelerin çogunlukla prensibin üçüncü sütununa (13) odaklandigi görülmektedir. Diger taraftan, BM Genel Sekreteri'nin yillik R2P raporlarinda önleme sorumlulugunu öne çikarmasi, yazinda prensibin daha derinlemesine incelenmesi ihtiyacini dogurmustur. R2P'yi insani müdahaleden ayiran ve prensibin ikinci sütununa odaklanan çalismalar (14) bu anlamda yazina katkida bulunmaktadir. Ne var ki, belirli konular özelinde prensibin üç sütununa bütüncül yaklasan tartismalarin ve R2P'nin uygulama derinligine dair degerlendirmelerin eksikligi dikkat çekmektedir.

Bu dogrultuda irdelenebilecek konulardan bir tanesi zorla yerinden edilmis kisilerin R2P kapsaminda korunmasidir. IDP'ler "zorla ya da zorunda kalarak evlerinden veya sürekli yasamakta olduklari yerlerden, özellikle silahli çatismalarin etkilerinden, genel olarak siddet içeren durumlardan, insan haklari ihlallerinden veya dogal ya da insan kaynakli felaketlerden korunmak için, uluslararasi kabul görmüs devlet sinirlarini geçmeksizin kaçan ya da bu yerleri terk eden kisi ya da bu tip kisilerden olusan gruplar olarak tanimlanmaktadir". (15) Mülteci ise "irki, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba üyeligi veya siyasi düsünceleri yüzünden zulme ugrama tehdidi nedeniyle 'hakli sebeplere dayanan' bir korku yasayarak vatandasi oldugu ülkenin sinirlarinin disina çikmis ve ülkesinin korumasi altinda bulunmayan veya söz konusu korku nedeniyle bu korumadan yararlanmak istemeyen kisi" olarak tanimlanmaktadir. (16) Dolayisiyla zorla yerinden edilmis bu kisilerin tanimlarindaki ortak nokta olan siddet durumu, zulüm ve/veya insan haklari ihlalleri korkusu ya da durumu her iki gruptan kisilerin korunmasinin R2P ile de iliskili olduguna isaret etmektedir.

Yazinda bu baglantiya dikkat çeken ilk çalisma, mültecilere siginma hakkinin taninmasinin ve IDP'lerin korunmasini saglamanin, kitlesel zulümlerin potansiyel magdurlarini korumak için zorlayici tedbirler almaktan daha az tartismali bir yol oldugunu savunmaktadir. (17) Benzer sekilde, Davies ve Glanville, prensibin IDP'ler ile mültecilerin korunmasi yönündeki çabalara elle tutulur bir deger katabilmesi için mevcut stratejilerin gözden geçirilmesi ihtiyacina, aksi takdirde R2P'nin katkisinin az olacagina ve bu konuda çalismalarin yapilmasi gerektigine dikkat çekmislerdir. (18)

Suriye'deki iç savasin ciddi sayida IDP ve mülteciye yol açmasiyla birlikte, R2P yazinina zorla yerinden edilmis kisileri odak alan yeni çalismalar kazandirilmistir. Francis'in R2P ve uluslararasi mülteci rejimine deginen çalismasi (19) ile Achiume ve Coen'in Suriye vakasina mülteciler yönünden bakan çalismalari baslica örneklerdir. (20) Bunun yaninda, Maley'in insani hukuk, mülteci rejimi ve R2P odakli makalesi ile Souter'in mültecilerin korunmasi konusunu "iyi uluslararasi vatandaslik" yönünden özel bir sorumluluk olarak tanimlayan makalesi, mültecileri R2P çerçevesinde tartisan ve yazina bu anlamda kavramsal katkida bulunan az sayidaki çalisma arasinda yer almaktadir. (21)

Mevcut yazin degerlendirildiginde, sadece mülteciler konusuna...

To continue reading

Request your trial

VLEX uses login cookies to provide you with a better browsing experience. If you click on 'Accept' or continue browsing this site we consider that you accept our cookie policy. ACCEPT