T

AuthorCakir, Adem

Giris

Sovyetler Birligi'nin 1991 yilinda dagilmasi ile Ikinci Dünya Savasi'nin ardindan baslayan iki kutup arasindaki Soguk Savas ortadan kalkmis ve dünya yeni bir döneme girmisti. Bu dönemde Soguk Savas dönemi kurumlari tartisilmaya, varlik nedenleri sorgulanmaya baslanmisti. Kurulus antlasmasinda açik olarak belirtilmese de Kuzey Atlantik bölgesindeki Sovyet tehdidine karsin kurulan NATO bu dönemde gerekliligi en çok tartisilan kurumlar arasinda yer almistir. NATO, varligiyla ilgili tartismalara yeni dönemin risk ve tehditlerine karsi gelistirdigi dönüsüm politikalariyla cevap vermistir. Bu politikalar, 1960'li yillarin sonundan itibaren uygulamaya konan karsi blokla "diyalog ve is birligi" yaklasiminin bir devami niteligindeydi. Bu kapsamda NATO'nun dönüsüm politikalarinin genel olarak üç ana eksen etrafinda gelistigi söylenebilir. Bunlar; yeni bagimsizligini kazanan eski SSCB ve Varsova Pakti üyeleriyle NATO'ya komsu cografyalarla is birligini gelistirmeye dayanan "Isbirligine Dayali Güvenlik"; NATO'yla ayni amaç ve idealleri paylasan yeni üyelerin dâhil edilmesine dayanan "NATO Genislemesi"; Ittifak üyelerine tehdit olusturabilecek krizlerin büyümeden kontrol edilmesini hedefleyen "Kriz Yönetimi/ Ortak Güvenlik" politikalari etrafinda uygulamaya konmustu.

Türkiye'yi 1952 yilinda NATO üyesi olmaya iten nedenlerden biri NATO'nun kurulus amaciyla paralel bir sekilde Sovyet tehdidi idi. Bu tehdidin ortadan kalkmasi ile birlikte NATO'yla benzer sekilde Türkiye'nin NATO'ya üyeligi ve Soguk Savas dönemi yaklasimindan farkli dis politika açilimlarina ihtiyaç duyuldugu yönünde ciddi tartismalar gündeme gelmisti. Zira Soguk Savas'in hemen ertesindeki TBMM görüsme tutanaklari bu konuda muhalefet partilerinin alternatif politikalar gelistirilmesi yönünde yogun elestiriler ortaya koyduklarini göstermektedir. (1) Yine 2000'li yillarda yapilan kamuoyu arastirmalarinda NATO'ya yönelik olumsuz görüslere ragmen iktidar partilerinin halkin bu hassasiyetlerini politikalarina yansitmadiklari görülmüstür. (2) Buna karsin Türkiye'nin bu dönemde, NATO'nun dönüsüm süreci politikalarinda aktif bir sekilde yer aldigi, NATO içerisindeki varligini ve görünürlügünü yildan yila artirdigi görülmüstür. Bu kapsamda bu çalismada Türkiye-NATO iliskilerinde Soguk Savas sonrasinda görülen süreklilik ve Türkiye'nin NATO'ya katkilari baglaminda artan yogunlugun nedenleri anlasilmaya çalisilmaktadir.

Çalismanin kavramsal çerçevesi insaci yaklasima dayanmaktadir. Rasyonel yaklasimlara göre uluslararasi alanda faaliyet gösteren aktörler olarak devletler "atomist, rasyonel ve öz-çikarcidir". (3) Aktörlerin atomist olmasi onlarin kimlik ve çikarlarinin kendilerine özgü olmasi yani herhangi bir sosyal etkilesime girmeden edinilmeleri anlamina gelmektedir. Rasyonellik, çikarlarini en etkin ve verimli sekilde elde etme gayretlerini; öz-çikarci olmalari ise öncelikle kendi çikarlarini elde etme çabalarini ifade etmektedir. Bunlardan çikan sonuç ise devletlerin sosyal iliskiye çikarlari önceden olusmus olarak giriyor olmalaridir. Sosyal etkilesimin çikarlarin olusumunda etkisinin olmadigi kabul edilmektedir. Insaci yaklasimda ise uluslararasi sosyal yapi o yapiyi olusturan özneler arasindaki paylasilan norm, anlam ve degerlerden olusmaktadir. Bu sosyal yapi içerisinde aktörlerin birbiriyle yaptiklari islemler ve etkilesimler, karsilikli güven yoluyla yeni çikarlarin, hatta ortak kimliklerin olusmasina yol açmaktadir. (4) Aktörlerin kimlikleri genis kurumsal yapi içerisinde sosyal ögrenme yoluyla sekillenebilmekte, bu süreçte yeni çikarlar gelistirebilmektedir. (5)

Bu çalismada Soguk Savasi sonrasi dönemin ilk yirmi yilindaki gelismeler degerlendirilmistir. Çalisma iki ana kisimdan olusmaktadir. "NATO'nun Dönüsümü ve Türkiye" basligi altinda Türkiye'nin NATO'nun dönüsüm süreci politikalarina nasil karsilik verdigi, dönem içerisinde Türkiye'nin NATO'ya yaptigi katkinin derecesi tespit edilerek anlasilmaya çalisilmistir. "NATO'nun Dönüsüm Sürecinde Türkiye'nin NATO Politikalarinda Insaci Etkiler" basligi altinda çalismanin kuramsal çerçevesinin çizilmesinin ardindan Türkiye-NATO iliskilerinde devamliligi saglayan hususlar insaci yaklasim çerçevesinde incelenmis, sonuç bölümünde bulgular özetlenmistir. Bu kapsamda çalismada 1991-2011 döneminde Türkiye-NATO iliskilerinde görülen sürekliligin "yapi aktör etkilesimi, uygunluk mantigi, aliskanlik" seklinde üç ana insaci kavramsallastirma etrafinda açiklanabilecegi ileri sürülmektedir.

NATO'nun Dönüsümü ve Türkiye

Soguk Savas sonrasi NATO'nun dönüsüm sürecinin en önemli ayaklarindan birini, yeni tehdit olarak öne çikan istikrarsizlik riski karsisinda "istikrari korumayi ve Kuzey Atlantik Bölgesindeki düzeni devam ettirmeyi amaçlayan bir ortak güvenlik anlayisi dogrultusunda yeni kurumlar ve iliskiler agi gelistirmek" (6) olusturmustu. Bu sürecin ilk zirvesi olan Roma Zirvesi (7-8 Kasim 1991) bildirisinde bu durum; "savunucusu oldugumuz degerlerin daha genis bir cografyada paylasilmasinin sundugu bu firsati yeni ortaklarimizla danisma ve is birligi maksadiyla degerlendirmekten memnunuz." (7) seklinde yansimistir. Ilerleyen yillarda "is birligine dayali güvenlik" olarak kavramsallastirilan bu politika, gelistirilen ortakliklar yoluyla 'güvenlik toplumu'nun temel norm ve uygulamalarini yeni ülkelere benimsetmeyi ve böylece istikrar ve barisçi degisimi saglamayi amaçlamistir. (8)

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulusundan beri dis politikanin ana amaçlari olarak benimsedigi; "diger ülkelerle dostane iliskiler tesis edilmesi ve devam ettirilmesi, ikili ve çok tarafli yöntemlerle bölgesel ve uluslararasi is birliginin gelistirilmesi, çatismalarin barisçi yöntemlerle çözülmesi ile bölgesel ve uluslararasi barisin, istikrar ve refahin artirilmasi" (9) gibi esaslar Ittifak'in "is birligi" ve ortakliklara" dayali yeni yaklasimiyla paralellik arz ediyordu. 1997-2002 yillarinda Türkiye'nin dis politikasina yön veren Ismail Cem ayni minvalde bölgesel ve küresel istikrari esas alan politika anlayisini su sekilde ifade etmistir:

"Bagimsizlik, egemenlik ve toprak bütünlügüne saygi ve karsilikli çikarlara dayali is birligi komsularimiza yönelik politikamizin esasini olusturmaktadir. Iç islerine karismama, sinir güvenligi ve terörizme karsi is birligi diger kriterler arasindadir. Bize dostça yaklasana karsi dostça yaklasmak bizim gelenegimizde vardir. Hasmane tutumun ise hak ettigi karsiligi almasi gayet dogaldir." (10) Bu nedenle Türkiye Ittifak'in bu yönde gelistirdigi politikalarin basindan beri destekçisi olmustur. Ittifak'in Avrupa-Atlantik güvenlik yapilarinin daha genis cografyalari kapsayacak sekilde genisletilmesinde Türkiye'nin destegi önem arz ediyordu. Zira Türkiye; cografi konumu ve tarihi, kültürel baglari ile Avrupa, Balkanlar, Orta Dogu, Orta Asya, Karadeniz ve Akdeniz havzalarindaki birçok ülkeyi etkileme potansiyeli tasiyordu. Türkiye laik, demokratik ve serbest piyasa ekonomisini benimsemis yapisi ile bu ülkelere rol model olabilir, Avrupa-Atlantik güvenlik yapilarina eklemlenmeleri için bölgesel is birliginin gelistirilmesinde "çipa" görevi görebilirdi. (11) Dogu ve bati arasinda köprü vazifesi gören cografi konumu ile Türkiye ayni zamanda NATO'nun "is birligine dayali güvenlik" konseptini hayata geçirmeye katki saglayarak jeopolitik bir köprü insa edebilmek için bütün olanaklara sahipti. (12)

Bizzat dönemin NATO Genel Sekreteri ve Türk dis politika yapicilari tarafindan dile getirilen rol model olma islevi Türkiye'nin Batili kimligini teyit eder bir nitelik de tasiyordu. NATO'ya giris sürecinde etkili olan Türkiye'nin Batili kimligi, Ittifak içinde olumsuzluk yasadigi dönemlerde üyeligin sorgulanmamasinda etkin olan faktörlerin basinda gelmekteydi. Ancak Soguk Savas sonrasinda Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasi ile Türkiye'nin Bati için stratejik öneminin azalmasi Bati ile 40 yillik bir süredir en güçlü bagi olusturan Kuzey Atlantik toplumu ile bagin da zayiflamasi sonucunu dogurabilirdi. Böyle bir durumda Türkiye'nin giderek Avrupa'dan uzaklasarak Orta Dogu'nun bir parçasi olarak görülmesi riski bulunmaktaydi. (13) Nitekim "Sovyetler Birligi'nden kaynaklanan tehditlerin olmadigi bir ortamda Türkiye'nin demokrasi konusundaki eksikliklerinin daha fazla göze çarpmasi" (14) bir yönüyle Türkiye'nin askeri degerinin azalmasi nedeniyle Bati'nin daha rahat elestirel bir tutum ta-kinabilmesi seklinde açiklanabilirken, bir yönüyle de Türkiye'nin asil degerinin Batili normlari güçlen-dirmesiyle artacagina isaret etmektedir. Bu yönüyle, Türkiye'nin NATO'nun is birligine dayali güvenlik konseptinin daha genis cografyalara yayilmasinda oynayacagi model olma rolü Türkiye'nin Batili kimliginin idame ettirilmesinde katki saglayabilirdi.

Türkiye'nin isbirligini esas alan yeni girisimlere destek vermesi kendi güvenlik ve çikar tanimlamalari ile de iyi uyumluydu. Gelismekte olan bir ülke olarak "ülke içindeki demokratiklesme, ekonomik kalkinma ve güvenliksizlestirme süreçlerinin basariyla sürdürülebilmesi için çevresinde bir baris kusagi olusturmali" (15) ve genis bir cografyada yeni ekonomik ve siyasi iliskiler agi gelistirmeliydi. Ittifak'in savunucusu oldugu norm ve degerlerin daha genis bir cografyada benimsenmesi bir yandan bölgesel istikrarin saglanmasina katki saglarken, bir yandan da bu iliskilerin kurulmasina yardimci olacakti. (16) Siyasi ve iktisadi olarak disa açilimi esas olan bu politikanin baslangici Turgut Özal'in iktidara geldigi 1980'li yillara kadar gitmekteydi. Disisleri Bakani Ismail Cem 1990'li yillarin sonlarinda bu iliskilerin dis politikadaki önceligini su sözlerle dile getiriyordu:

"Türkiye geçmiste NATO'ya yaptigi stratejik katkiyla bilinirken simdi ekonomik canlilik, girisimcilik ve dis ticaretle farkini hissettirmektedir. Ekonomik ilerlemecilikle tarihi ve kültüreler baglarini birlestiren yeni dis politika anlayisiyla Türkiye yeni bir ekonomik ivme yakalamis, bölgesel rolünü küresel role dönüstürmektedir." (17) 2002'nin sonlarindan Arap Bahari'nin yasanmaya baslandigi 2011 senesine kadar...

To continue reading

Request your trial

VLEX uses login cookies to provide you with a better browsing experience. If you click on 'Accept' or continue browsing this site we consider that you accept our cookie policy. ACCEPT