John Locke's State Thought in The Context of Social Contract

AuthorH. Gökçe ZABUNOGLU
Pages431-456
İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:7 Sayı:2 Yıl 2016 431
TOPLUM SÖZLEŞMESİ BAĞLAMINDA
JOHN LOCKE’UN DEVLET ANLAYIŞI
H. Gökçe ZABUNOĞLU
Özet
Bu çalışmanın amacı, günümüzde egemen olan liberal devlet kavramının felsefi
temellerini incelemektir. Bu nedenle lib eralizmin kurucu babası olarak kabul edilen John
Locke incelemenin ana temasını oluşturmaktadır. John Locke’un düşünce sistemi ele
alınırken, yaşadığı coğrafyanın siyasi atmosferi incelenmiş ve bunun John Locke
üzerindeki etkisi kısaca ele alınmıştır. Bu çalışmanın yapılmasındaki temel amaçlardan
birisi de günümüzde “Süper Devlet” olarak anılan ABD’nin kuruluş felsefesini
incelemekti. John Locke’un önemi, ABD’nin Bağımsızlık Bildirgesi okunduğunda daha da
net bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Anahtar Kelimeler : John Locke, Toplum Sözleşmesi, Kuvvetler Ayrılığı,
JOHN LOCKE'S STATE THOUGHT
IN THE CONTEXT OF SOCIAL CONTRACT
Abstract
The aim of this study was to examine the philosophical foundations of the liberal
state concept that dominates today. For this reason, John Locke, accepted by the founders
of the liberalism, constitutes the main theme of the study. When John Locke's thought
system was considered, the political atmosphere of the geography in which he lived was
studied, and his influence on John Locke was briefly addressed. One of the main
objectives of this study is to examine the philosophy of establishment of a US, now called
the "Super S tate". John Locke's precaution in this context emerges more clearly when the
United States reads the Declaration of Independence.
Keywords: Jon Locke, Social Contract, separation of powers
GİRİŞ
Toplumlar, içinde bulundukları siyasi, ekonomik ve sosyal
koşulların analizini yaparak gelecek için bir yol haritası belirlemeli ve
devlet adını verdiğimiz yapıyı bu doğrultuda idare etmelidir. Sözü edilen
siyasi, ekonomik ve sosyal koşulların iyi analiz edilebilmesi, o toplumun
Yrd. Doç. Dr. Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Anabilim
Dalı
H.Gökçe ZABUNOĞLU
432 İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:7 Sayı:2 Yıl 2016
kendi dinamiklerini tanımasına ve buna yönelik tarihi-felsefi bir bakış
açısına sahip olmasına bağlıdır.
Bu çalışmanın temel amacı, günümüzde egemen olan liberal devlet
kavramının felsefi temellerini incelemektir. Bu nedenle liberalizmin
kurucu babası olarak kabul edilen John Locke incelemenin ana temasını
oluşturmaktadır. John Locke’un düşünce sistemi ele alınırken, yaşadığı
coğrafyanın siyasi atmosferi incelenmiş ve bunun John Locke üzerindeki
etkisi kısaca ele alınmıştır.
Toplum sözleşmesinin faraziye mi yoksa gerçeklik mi olduğu halen
tartışılmakta ve birçok yazar tarafından konuyla ilgili farklı düşünceler
dile getirilmektedir. Her ne kadar kimi düşünürler bunun bir varsayım
olduğunu ifade etse de, bu varsayımın gerçek olabileceği üzerinde görüş
belirten sözleşme kuramcıları bulunmaktadır. Rousseau’nun ileri sürdüğü
görüşler bu kapsamdadır.
Sözleşme kuramını varsayım olarak gören ve hatta gerçek
olabileceğini savunan düşünürler olduğu gibi, aksi yönde görüş bildiren
düşünürler de bulunmaktadır. Özellikle Hegel ve Nietzsche ortaya
koydukları düşünce sistemiyle toplum sözleşmesini tamamen reddetme
eğilimi içerisine girmişlerdir.
John Locke’un devlet kuramını incelerken, ortaya koyduğu yönetim
anlayışı da detaylı bir biçimde ele alınmıştır. Özellikle yasama-yürütme
organlarının birbirinden ayrılmasını savunmuş ve bu anlamda kuvvetler
ayrılığının ilk temsilcisi olarak siyaset felsefesi tarihindeki yerini almıştır.
Bu çalışmanın yapılmasındaki temel amaçlardan birisi de
günümüzde “Süper Devlet” olarak anılan ABD’nin kuruluş felsefesini
incelemekti. Liberalizmin kurucu temsilcisi olarak anılan John Locke,
ortaya koyduğu temel ilke ve düşüncelerle ABD’nin bağımsızlığında öncü
rolü üstlenmiş ve bir bakıma kutsanmıştır. John Locke’un önemi,
ABD’nin Bağımsızlık Bildirgesi okunduğunda daha da net bir biçimde
ortaya çıkmaktadır.
I. YENİÇAĞ FELSEFESİ
A. Avrupa’da Bilimin Önem Kazanması
15. yüzyıl sonları ve 16. yüzyılın başları itibariyle yaşanılmaya
başlanan Rönesans Dönemi, Batı’daki tarihi geleneği değiştirme
noktasında oldukça önemli bir misyon üstlenmiştir. Bu süreçte Ortaçağ’da
egemen olan Tanrı odaklı görüş reddedilmiş, Antik Yunan dönemine bir
anlamda geri dönülmüştür. Rönesans’ın yanında Reform hareketlerinin de

To continue reading

Request your trial

VLEX uses login cookies to provide you with a better browsing experience. If you click on 'Accept' or continue browsing this site we consider that you accept our cookie policy. ACCEPT