Autobiography

AuthorProf. Dr. Fikret EREN
Pages303-307
İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi İnÜHFD 10(1): 303-307(2019)
Otobiyografi Prof. Dr. Fikret Eren 303
Otobiyografi
DOI: https://doi.org/10.21492/inuhfd.584678
Prof. Dr. Fikret EREN
Kahramanmaraş’ta avukat bir babanın oğlu olarak 1935 yılında
dünyaya geldim. 1958 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini
pekiyi dereceyle bitirdim. 1967 yılında doçent oldum. 1975 yılında
profesörlük unvanını aldıktan sonra uzun yıllar Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesinde öğretim üyesi olarak çalıştım. 2002 yılında yaş
haddinden emekli oldum.
Ben hayatta başarılı olmayı şu 4 ilkeye bağlıyorum: Birinci ilke,
hayatta, yani gelecekte ne yapacağını, ne olacağınışünmek; ikinci
ilke, bu düşünceler içinde seçenekler oluşturmak; üçüncü ilke, büyük
şünüp büyük isteme kapsamında bunlardan birini seçmek; dördüncü
ilke de, bu seçimler sonunda bunları gerçekleştirebilmek için evvela
çok çalışmak. Çalışmayı da hafta içi 5 güne 1 gün daha ekleyerek 6
güne çıkarmak. Her gün 10 saat civarında çalışmak. Haftada 6 gün,
günde 10 saat çalışmayı bir yöntem içinde, yani emeği yararlı sonuç verebilecek verimli, üretken biçimde kullanarak
çalışmak. Ben bu kural ya da ilkeyi, lise öğrenimimin 3. sınıfında öğrendim. Bizim zamanımızda da bir ara lise 4
yıldı, 3. yılda hukukçu olmaya ve hukuk öğrenimimi de, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde yapmaya karar
verdim. Ankaranın başkent olması, hükümet ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin orada bulunması, daha yeni ve
modern bir kent olması, beni Ankaraya iten başlıca sebeplerdi. Nitekim, liseyi bitirdiğimde Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesine ilk tercihim olarak gelip başvurdum. O zamanlar liseyi bitirdikten sonra üniversiteye girebilmek
için olgunluk sınavı” denilen bir sınavı da başarmak gerekmekteydi. O zamanlar henüz ÖSYM kurulmamıştı.
Sözünü ettiğim tarih 1954 yılı idi.
Ben Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine 1954 yılı Eylül ayında kaydoldum. Ankarada bir kişi hariç benim
ve ailemin tanıdığı hiç kimse yoktu. Özellikle de bir akrabamız yoktu. Tek tanıdığımız kişi, Kahramanmaraş’lı
Bayazıt ailesinden, annemin yakın hanım arkadaşının (ahiretliğinin) oğlu, Hukuk Fakültesinde okuyan Abdulkadir
Beyazıt idi. Abdulkadir ağabey 3. Sınıftan 4e sınıfa geçmişti. Onunla o zamanki şartlar içinde temas kurduk.
Sağolsun ben Ankaraya geldiğimde beni çok güzel bir şekilde karşıladı, kabul etti, elimden tuttu, mükemmel bir
ağabey olarak beni Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydettirdi. Zaten o yıl liseyi de olgunluğuk sınavıyla
birlikte Haziran ayında pekiyi derece ile bitirdiğim için herhangi bir sınava girmeksizin böylece Fakülteye
kaydoldum.
Hukuk Fakültesinin arkasında da Hukuk Yurdu vardı. Neredeyse Fakültede ders zili çaldığında Yurttan
duyuluyordu. Fakülte ile Yurt arasındaki mesafe yaklaşık 100 metre civarındaydı. Abdulkadir ağabey bu Yurtta
kalıyordu, ancak o yıl son sınıfta iken evleneceği için bir ev tutmuşlardı. Dolayısıyla, yurttaki yerini de bana bırakmak
istiyordu. Bu amaçla birlikte Yurt Müdürlüğüne gittik, beni yönetime takdim etti ve yurttaki yerinin bana verilmesini
istedi. Yönetim de bu isteği kabul ederek beni Hukuk Fakültei Yurduna kabul etti. O zaman söz konusun yurdun
odaları, büyük koğuşlar halinde, karyolaları da ranzalar (altlı-üstlü) şeklindeydi. Böylece aynı gün hem Hukuk
Fakültesine hem de Hukuk Yurduna kaydım yapılmıştı ve çok sevinmiş, çok mutlu olmuştum.
Lisede belki her delikanlı, her genç gibi şiir yazardım. Benim de her genç gibi romantik bir yönüm olduğu için
duygularımı şiir dizeleri içinde açığa vurmaya, dile getirmeye çalışırdım. Bu arada burada bir bağlantıyı da kaydet
istiyorum. Babam, hukukçuydu, avukat idi. Belki de hukuk öğrenimi yapma arzum buradan doğmuştu. İlkokulda,
ortaokulda okurken yazları babamın ofisine (yazıhanesine) giderdim. Ofiste yazı makinaları (daktilolar) vardı. Orada
daktilo kullanmasını öğrendim. Babam, bazen dava dilekçelerini bana yazırırdı, kendi söyler, daktiloda ben de
yazardım. Böylece daha çocuk yaşlarımda 10 parmak olmasa da iki parmakla daktiloda yazmasını da öğrenmiştim.
Kasım ayı gelmiş, fakülte öğrenime açılmıştı. Gündüzleri fakülteye gidiyor, hocalarımı dinliyor, not tutuyor,
akşamları da yurtta notlarımı gözden geçiriyor, ders kitaplarında ilgili yerleri okuyordum. Yoğun bir çalışma ve
öğrenme içindeydim. Henüz bir iki hafta geçmişti ki, hayatımda, ruh dünyamda büyük bir değişikliğin olduğunu

To continue reading

Request your trial

VLEX uses login cookies to provide you with a better browsing experience. If you click on 'Accept' or continue browsing this site we consider that you accept our cookie policy. ACCEPT