'At the frontiers' The creation of the national states

AuthorProf. Dr. Hüseyin ALTAS, Yrd. Doç. Dr. Leyla Müjde KURT
Pages285-326
Ulus Devlet Eseri “Sınırdakiler”
İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:2 Sayı:2 Yıl 2011 285
The idea of national states resulting from the French Revolution
accentuated the ethnic minority problems and is an unsolved left over to
contemporary world. Neither the totalitarian states as e.g. Soviet Union
through suppression nor the democratic states through assimilation could
solve these problems. The ethnic minority problems require an adequate
humanitarian solution by the national states. Many assimilated societies
have irrespective of the permission of the political authority the right for
their cultures, languages and values.
Keywords: Political Concepts, Minorities, Minorities Politics,
National State, European Minorities
1. GİRİŞ
Ulus devletlerin var olan azınlıklar sorunsalı, Birinci, İkinci
Dünya Savaşları yanında ana neden olarak sömürgecilik için başlatılan
savaşları ve onların sonuçları olarak ikili ya da uluslararası sözleşmeleri
sayabiliriz. Özellikle, İkinci Dünya Savaşı sonrası çizilen keyfi sınırlar
ötesinde kalan azınlıklar bugün olduğu gibi, gelecekte de globelleşen
dünyada “siyasal dünyanın” en temel sorunlarından biri olarak kalacaktır.
Bu temel sorunsal, ulus devletin bölüp, sınırlar ötesine attığı aynı halk
grubundan olan kitlelerin, kültürel, siyasal sorunlarının büyüklüğü ya
bilimiyor ya da bilinçli bir şekilde görmezlikten geliniyor. Kalıcı barışçıl
bir dünyanın tesisi için, ulus devletlerin ilk adımı bu sorunsalı tanımak ve
çözüme ulaştırmak olmalıdır.
Fransız devriminden sonra (1789-1799) ortaya çıkan ulus-devlet
fikri, kurulan veya kurdurulan ulus-devletlerde azınlıklar sorunsalını
olduğundan daha da büyüterek ve kötüleştirerek, içinden çıkılamaz bir
halde çagdaş dünyaya miras bırakmıştır. Ne totaliter devletler, Sovyetler
Birliği‘nde olduğu gibi uzun bir süreçte baskı ile ne de demokratik
ülkelerde olduğu gibi asimile yoluyla azınlıklar sorunu
çözümlenememektedir. Azınlıklar sorunu, bir şekilde ulus-devletler
önünde çözümlenmeyi bekleyen bir insanlık sorunu olarak beklemektedir.
Asimile yoluyla sindirilmiş birçok topluluk siyasal otoritenin müsade
ettigi kadar kültürlerini, dillerini ve diğer değerlerini yaşatabilme hakkına
sahiptirler.
Yrd.Doç.Dr.İhsan Yılmaz BAYRAKTARLI
286 İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:2 Sayı:2 Yıl 2011
En yakın örneğini Avrupa‘nın tam ortasında, eski Yugoslavya‘da
gördük. Devlet otoritesinin zayıflaması ile bu ülkede zoraki birliktelik bitti
ve zoraki göçler, korkunç savaşlar başladı. 17 Şubat 2008 tarihinde
bağımsızlığını ilan eden Kosova ile birlikte yedi egemen devletin
varlığına tanık olduk. Dayatılan Dayton antlaşması ile Bosna-Hersek
devleti de bu egemen devletler içinde yine başlıca üç etnik gruptan
oluşturulan eski Yugoslavya örneği ve adeta dağılmayı bekleyen sunî bir
devlet olarak günlerini saymaktadır.
Böylece görmekteyiz ki, etnik motifli anlaşmazlıkların tehlikesi
ve azınlık ruhunun verdiği ezilmişliğin, bağımsızlığa duyulan özlemin
gücü, eski Yugoslavya‘da ve Sovyetler Birliği‘nin dağılmasından sonra
Kafkasya’da ve Ortaasya’da en korkunç biçimi ile iç savaşlar zoraki
göçler ve insan haklarının linci şeklinde, bu iletişim çagında gözlerimiz
önünde cereyan etmiştir.
Dünya siyasi tarihinde bu kadar önemli yeri olan „millet“ ile
„halk“, „azınlık“ ile „çoğunluk“ kavramlarının tariflerini hangi kriterlere
bağlı olarak yapmak gerekir? Türk diline giren batı kaynaklı kavramlara
ve dolayısıyla adeta ithal edilen sorunlara da çoğu zaman bir başka anlam
yüklenmiştir. İntihal ya da doğrudan ithal sorun ve kavramlar ile
karşılaşan doğu toplumları bu kavramların içini doldurmakta–anlaşılana
kadar- geciktiği veya „doğu“da bilinmeyen bu sorunlar gibi tarifleri de,
çözümleri de „batılı “olmuştur.
„Denn eben wo Begriffe fehlen, da stellt ein Wort zur rechten Zeit
sich ein.“ J. W. Goethe, Faust I. Goethe burada şunu söylemektedir.
Gerçekte nerede bir kavram boşluğu var ise, o yeri tam zamanında başka
bir kavram doldurur.
Bilim adamları, milletler özel hukukunu „azınlıklar“ veya „insan
hakları“ ile ilgili araştırmalarını hemen hemen antik Yunan veya Roma ile
başlatır ve sınırlar. (Salem: 1984, 90-93). Adeta dünya insan hakları tarihi
Avrupa‘nın öncesi ve bugününden ibaretmiş gibi. Bu konuda diğer
ulusların ve uluslararası sistemlerin ve kültürlerin konuya bakışları az da
olsa bilinmekle beraber, Avrupa merkezli bilim ve kültür dünyası dışında
herhangi bir çözüm, „değerini“ yeterince bulamamaktadır.
Ulus Devlet Eseri “Sınırdakiler”
İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:2 Sayı:2 Yıl 2011 287
Eski yunan şehir devletleri, kendileri şındaki halkları ve
azınlıkları barbarlar ve aşağılık yaratıklar olarak görmüşlerdir. Eşitlik diye
bir kavrama asla yer yoktur. Buna karşın, uluslararası hukuk alanında
Romalılarda değişik uygulamalar görülmesine rağmen, diğer uluslar ile
ilişkilerde Romalılarda da eşitlik ilkesinden söz etmek mümkün değildir.
Başka dilleri konuşan uluslar barbarlar olarak görülmemesine karşın,
hukuken bir alt sınıfı temsil etmektedirler.(Salem: 1984, 94).
Balkanlarda 90’lı yıllarda, Sırp’ların, Bosna Hersek’i işgal savaşı
akabinde, orada konuşlanan Türk birligi tarafından, Fojnica kenti
Fransiskan Katolik Kilisesi tamiratı esnasında ortaya çıkarılan, Fatih
Sultan Mehmed’in Fermanı konumuzla doğrudan ilgilidir. Bu belge insan
hakları ve böylece azınlıklar ile alakalı en eski yazılı belge ünvanına sahip
olmuştur. Ferman, Frasız İhtilalinden 326, 1948 Uluslararası İnsan
Hakları Bildirgesi’nden 485, Amerika’ın keşfedilişinden 29 yıl önce
yürürlüğe konmuş olması,2 yeni denebilecek kadar kısa zaman önce
bulunduğundan, henüz bilimsel kaynaklarda hakettigi yeri alamamıştır.
Bu nedenle fermanın burada konu edilmesi, Avrupa merkezli çözüm
önerilerinin „tek“ olmadığını vurgulamak ve insan hakları konusunun
sadece batının ilgi alananında olmadığını belirtmek içindir. Zira
Avrupa’da konu ile ilgili bilinen en eski olarak vurgulanan belge, Viyana
Kongresi (1815) ile Prusya, Rusya ve Avusturya’da yaşayan Polonyalı
azınlıkların haklarını garanti altına alan anlaşmadır. Bu karar dahi Fatih’in
Fermanı’nın yürürlüğe girmesinden 352 yıl sonra alındı. Fatih’in 1463'te
Bosna-Hersek'i fethi sonrası buyurduğu ferman ile Padişah, yerli halkın,
dini ve etnik azınlıkların ve diğer cemaatlerin her türlü haklarının
korunmasını emretmekte ayrıca onları korumaya yemin etmektedir.
Ferman ‘‘Ben Fatih Sultan Han, bütün dünyaya ilan ediyorum ki,
kendilerine bu padişah fermanı verilen Bosnalı Fransiskenler himayem
altındadır ve emrediyorum’’ sözleriyle başlıyor. Bosna-Hersek halkının
himayesi altında bulunduğunu belirten Fatih, bu bölgenin Hıristiyan
halkına ve ibadet yerlerine zarar verilmeyeceği sözü veriyor. Fatih,
2 http://www.kultur.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6496B2
AA881EF019F601AD2C14EFC

To continue reading

Request your trial

VLEX uses login cookies to provide you with a better browsing experience. If you click on 'Accept' or continue browsing this site we consider that you accept our cookie policy. ACCEPT